9 Temmuz 2011 Cumartesi

Farklı kültürler Farklı Renkler...

Şöyle biraz doğudan batıya,kuzeyden güneye hareket edince ne kadar renkli bir karmaya sahip olduğumuzu görmek ,insanda bu topraklarda doğmanın keyfini sunuyor.Türkiye ,cografi konumu geregi hemde dünyanın en eski yerleşim bölgelerinden biri olan anadolu sayesinde nadir görülen zenginliklerinden birine sahip olması tesadüfi degildir.Farklılıklarımız bizi birbirimizden ayıran unsur degilde ,zenginlik olarak görsek görebilsek herşey o anda daha keyifli hale dönüşecektir.Herkezden kendimiz gibi olmasını beklemek, aksi halde dışlanmak küçüksemek.Olayları olguları kendi deger yargılarımızla algılayıp sonuçlandırmak ne kadar doğru sorarım ? Hem insan hep kendi gibi insanlar olsa sıkılamaz mı.Hayatta yeni şeyler görüp ögrenmek daha keyifli degilmi dir.Bırak türkiyeyi yurt dısında yaşayan kültürleri hiç mi merak etmeyiz.Ben ilk önceligi kendi ülkemin topraklarını gezip görmeye veriyorum.O kadar yer varken gezilip görülebilicek bizde sadece belli bölgelerde geçirip sadece denize girme mantığıyla hareket ediyoruz.Tamam onuda yapalım ama diger taraflarıda es geçmeyelim.Bir karadeniz bir güneydoğu turu yapmak nasıl zevklidir anlatamam.Hele bide bilen biriyle gitmek daha da keyifli hale getirir.


Bir karadeniz yaylalarına çıkın o doğanın muhteşem görüntüsü eşliginde.Arka fondaki tulum sesini hayal edin.Bilmesenizde katılcağınız ögrenmeye çalışcağnız horonu.(ki ben yaptım çok zevkli ).Sonra tabi ki mıhlaması.Laz böregi,mısır ekmegi off yemede yanında yat diyorum kısaca.Çay toplayan ,fındık toplayan kadınları izleyin fırsatınız varsa .Ah o muhteşem yapıt sümele manastırı.Cennet bumu allahım diyebileceginiz ayder yaylasını ve muhteşem uzungölü görmeden bu dünyadan gitmeyiniz mümkünse.Karadenizin bu esprili tavrı ,fıkraları boşu boşuna degilmiş diceksiniz bu güzel cografyanın güzelligini görünce burdan mutsuz ,somurtkan insan

çıkmaz düşüncesiniz yanında bideDenizi kadar hırçın ve asi insanların çıkmasını dogal karşılayın.

      Karadeniz diyince rahmetli Kazım Koyuncu'yu (şair ceketli çocuğu ) anmadan geçemicem.karadeniz müzigini bana sevdiren kişidir kendisi.Allah gani gani rahmet eylesin nurlar içinde yatsın.


Karadenizenden çıkıp doğuya ve güneydoğuya geçinçe her şeyiyle daha farklı bir kültür ve doğayla karşılaşıyoruz.Hatayda ki dünyanın ilk kilisesi St.Piere yi görmeden ve Antakya mozaik müzesine bakmadan ve özellikle künefe yemeden dönmeyim derim.Sonra Hasankeyf (ayrı bir acı içimizde bu kadar tarih kokan bu kadar güzel bir yerin baraj altında kalması),Midyat ve onun dizilere filmlere bile mekan olmuş gizemli evleri.Telkari çarşısı.Adıyamanın cendere köprüsünü,Nemrutta güneşin batışını,Maraşın dondurmasını,Urfanın sıra gecesine katılmadan,Balıklı göle gitmeden.Özellikle tavsiyem izin verin ordaki çocuk rehberler anlatsın keyfide öyle çıkıyor. Vee kebabın tadına bakmadan dönmüyoruz.Zira oralardaki tatlara bakınca, istanbulda yedigimiz kebaplarla yakından uzaktan ilgisi olmadığını anlıyoruz.Tabi bir şehri anlamak görmek sadece yerleşimiyle yemekleriyle olmuyor. İçine gidince farklı bir dünya görüyosunuz televizyonlardan yansıtılanlardan.Çocuk her yerde çocuk,İnsan heryerde insan...Gezelim görelim farklılılarımıza farklı kültürlerimize sahip çıkalm...


Hiç yorum yok: