25 Eylül 2011 Pazar

Dönmeyen Dilimle Sana AŞK Dedim...

Eşitsizlik, her yerde olduğu gibi ikili ilşkilerde de görülen bir durumdur. Hep bir kişi diğerine göre daha çok sever ve öbür kişi, bu sevgi karşısında daha umursamaz olur. Çok seven taraf için kötü bir durumdur. üzülmeye mahkumdur. Sürekli suistimal edilir. Zaten aşkda bu yüzden acıdır.

 Bir hint atasözü "aşkta kalplerden biri daha soğuktur" der. Sevildiğinizi bilirsiniz de hiçbir zaman o sizi, sizin onu sevdiğiniz kadar sevemez. Sizin aklınıza gelen incelikler onun aklına gelmez. Sevmek mi sevilmek mi derseniz?  İnsan sevildiğinden emin olamaz ama sevdiğinden emin olur. Emin olmak önemli sevmek çok kutsal kabul ediyorum. Kadın milletiyiz sevildiğimizi hissetmek isteriz. Bizi o sevgi ayakta tutar. Ona tutunuruz zor zamanlarda. Çabalasın isteriz. Çok şey istemeyiz. Bazen sıcak bir tebessüm, bazen en ihtiyaç duyduğun zaman yanında olması, bazen güzel içten bir söz.. Budur gönülün yardan istedigi. Seni seviyorum dedim..Sende anlamadın beni ..Söylemeye alışkın olmayan dilimle AŞK dedim sana..duymadın duymak istemedin. Yinede sevmek güzel seni uzaktan olsada..hiç bir şeyim yok şimdi. kendimi anlatacak harflerim, hepsi senin. seni düşünerek değil de seninle düşünmek güzel şey


seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey

seni düşünmek güzel şey
seni düşünmek ümitli şey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum


( Nazım HİKMET )

24 Eylül 2011 Cumartesi

Cingane degiliz, rumanız biz ruman!

 Dünyanın çeşitli yerlerinde vatansız topraksız bazende göçebe yaşadılar. Yeri geldi  horlandılar yeri geldi dışlandılar. Ama buna inat hep eğlenmekten, eğlendirmekten vazgeçmediler. Böyleydi işte romanlar. Kökenleri Hint-Avrupaya  dayananıp, Bölgelere göre Çingene, Elekçi ve Sepetçi diye adlandırıldılar. Çingene denilmesinden  pek hoşlanmadılar. Hatta bunu aşağılama olarak gördüler. Bizde laf arasında bazı durumlarda ''çingenelik yapma'' demezmiydik . Bugün kanallar arasında zaping yaparken. Trt belgesel kanalında romanlarla ilgili belgesel çok dikkatimi çekti. Belgesel izlemeyi severim ama insana dair belgeselleri daha çok severim. Çocuk her yerde çocuk.. Aynı masumluk aynı bakış. Hangimize ailemizi seçme hakkı tanıdılar ki. Kazanmadığımız, emek vermedigimiz birşeylerden övünç duyarken bazılarını neden dışlarız ki. Neydi dışlanan kendilerine özgü yaşam biçimlerimi, dünya görüşlerimi.

Çocukken korkutmadılar mı '' Bak yaramazlık yapma çingeneler kaçırır seni '' diye. Hatırlıyorum da ilkokula gidiyorum babamla birlikte romanların oturduğu mahalleden geçmiştikte, babamın eline yapışmıştım korkudan . Düşünüyorum da neden. Filmlerde bile nerde çocuk dilendiren kaçıran var hepside çingene mi olur be kardeşim çocuksun izliyorsun etkileniyorsun. Sonra lisede, sınıfımızda roman bir arkadaşımız vardı. Çok hareketli güleryüzlüydü bir buçuk sene geldide sonradan devam etmedi. Neden bıraktı  bilmiyorum ama kimin nereli olduğunu bilmezken,  hepimiz onun roman olduğunu biliyorduk. Gelelim belgeselimize, girmişler romanların mahallesine gözlemlemişler, sohbet etmişler çocuklarla. Hepsinin tek arzusu sadece okumak. Kızlar hemşire erkeklerin çoğuda polis olmak istiyor. Bu meslek seçimlerini tesadüfi olduğunu düşünmeyin. Hastalığın ve polislik olayların çok olduğu bu yerde en üst model meslek gruplarıda bunlar gözüküyor onların gözünde. Ama  çoğu maddiyatsızlıktan ya da anne babalarının çalışmasından dolayı okuyamıyordu.

Çünkü annesi babası kagıt toplama gittiginde kardeşine o bakıyor. Çocukken abla, biraz büyüdügünde ise çocuk yaşta anne oluyordu. Fakirligin olduğu yerde malesef çocuk sayısıda fazlalaşıyor. Tam tersi  durum olması gerekirken. Ucuda hep o günahsız çocuklara dokunuyor. Böylece yaşıtlarına göre hayata hep geriden başlıyorsun.  Aradan sıyrılanlar var mı ? var tabi. Onlarda okuyup bir yere gelince zaten kimligini saklıyor. Belki de Tavrımızdan ötürü saklamak zorunda kalıyor . Roman halkı, mesleki anlamda genellikle satıcılık , hurdacılık, kağıt toplama, çiçek satışı vb. gibi işlerle uğraşırlar az çok biliyoruz. Çogunluğu küçük yaşta müzikle ilgilenir en az bir çalgıyı bilir çalar. Dogal bir yetekleri vardır aslında. Nasıl zenciler spor dallarında başarılı ise romanlarda müzik konusunda o kadar başarılıdır. Herşeyin  olumsuz taraflarını görüp hatırlarız.  Bu sefer tersini yapalım. Müziklerini, koşullar kötü olsada gülmeyi eksik etmeyen, inadına hep göbek atmaya hazır olan , Gırgıriye filmlerinde ki renkli romanlar için, ''İllede roman olsun, ister çamurdan olsun. O da allah kuludur her kim olursa olsun.'' diyorum. Birde izlemeyenler için Emir kusturica' nın 1988'de çektigi hatta Cannes Film Festivalinde ödül aldığı çingeneler zamanı' nı filmini izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum..

21 Eylül 2011 Çarşamba

EYLÜLDE AŞK, EYLÜLDE ACI, EYLÜLDE YALNIZLIK ZORDUR..

Eylül ; sonbaharın habercisi Yazın bitişidir. Sonbaharı pek sevmem ben . İlkbahar gibi degildir o. Herşeyi sarartır soldurur. Bitişleri anımsattırır. Güzelim Yeşili bile sarartır. Sevgilileri ayırtır. Kumsalları boşalır, sakinleştirir, ortamı yanlızlaştırır. Hüzün bile bu ayda doğmuştur sanki. Eylül ayı, dokuzuncu ay olup otuz çeker. Farklı dillerde farklı anlamlara gelir. Arapçada üzüm, Hristiyanlarda ise istavrit veya haç ayı anlamına karşılık gelir.

Ahmet altan'nın dediği gibi:  Beni bu eylül öldürecek bitenin, başlayana dokunduğu yerdir eylül... onun için yanık yanık tütsü kokar, onun için değdiği yeri kanatır.eylülde aşk, eylülde acı eylülde yalnızlık zordur, eylülde her şey zordur, ben eylülü onun için severim. Bu yıl bize pek hızlı geldin be eylülüm? önce uzun yollar ardına yolladık sevdigimizi, sonra da gözyaşlarımız sele kapıldı aldın çınarlarımızdan birini. Zaten yeterince içinde kötü hatırlanan yerin tarihin  varken .Daha unutamamışken   6-7, 11-12 eylülleri. Yeni bir karartı ya ihtiyaç mı vardı?
Her güzel şey kalbimde bir yara açarak gider." böyle demiş mehmet rauf, eylül isimli romanında.Gördügüm en güzel eylül küçücük bir kız çocuğuydu gözleri parlayan. Hadi seni bekliyor kuruyarak yere düşmeyi bekleyen sarı yapraklar.. Tamam zor işin yazdan çıkartıp kışa hazırlamak bizi. Bir eylül aksaminda kaybettim ben seni. bir eylül sabahinda bulur muyum ki?

18 Eylül 2011 Pazar

HER AYRILIK ZAMANSIZDIR...

   Kaybetmenin zamanı olmazmış. Her kayıp zamansızmış. Kimleri kaybettik kimleri... Bizleri anılarıyla başbaşa bırakıp gittiler. Hiç kaybedeceğimiz fikri aklımıza gelmeden düşünmeden yaşadık , Çok çabuk tükettik herşeyi. Yeri geldi  erteledik bazı şeyleri. Sonralara attık birçok şeyi, sanki bir saniye sonra ne olacağımız  belliymiş gibi. Oysa neler neler yaşayabilirdik. Sevgi konusunda daha cömert olabilirdik. ''seni seviyorum''  derken zorlanmazdık. Ona, bunu hissettirmektirmek için elimizden geleni yapardık. Sonrasında Keşkeler ardına sığınmadan... 

  Ölüm; bir bilinmezligin, gizli terkedişlerin sonsuz bir  yolculuğudur. Epiküros' un deyişiyle ''Ölüm gelecek diye acı çekmek en büyük aptallıktır. Ölüm varken biz yokuz. Biz varken ölüm yoktur. Onunla hiç zaman karşılaşmayacağız.''  Buna dayanarak aslında ölüm kavramı ölenle degilde, arkasındaki kişilere ait bir kavram olduğunu düşünüyorum. Kimi annesini kimi sevdigini kimi dostunu kaybeder. Yaş kaç olursa olsun ölüm acıdır. Yaşlı olması ona dair üzüntünün oluşmamasını engellemez. İnsanların yaşı kaçtı diyerek sorduktan sonra '' aa yaşı varmış'' diyerek normal karşılaması, es geçmesi tuhafıma gitmiştir her zaman. Çünkü sevdiklerin yaşı ne olursa olsun onları kaybetmek acı verir. Onlar yaşlandıkça sevgimiz azalmıyor ki üzüntümüzde azalsın. Sadece bazı şeyleri gördü geçirdi yaşadı diye avutursun kendini. Gidenin ardından gidemezsin. Gittigi zamanda hoşcakal güle güle de diyemezsin. Acı tatlı hatıralarla yaşamını idame ettirirsin. O artık huzura varmıştır. Ne sevdası ne acısı ne hırsı kalmıştır. Ne varsa ona dair herşeyi  geride  kalanlara bırakmıştır.

Ölümler öyle bir şeydir ki; İnsana bazı duyguları hatırlatmada da yardımcı olur aslında. Herşeyin gelip geçici olduğunu, gereksiz takıntılara boşu boşuna girdigini. Kavganın gürültünün kimseye bir faydasının olmadığı. Sevdiklerinle daha çok bir yürek olma istegi ile yüzyüze bıraktırıyor. Ama insanız zamanla bunları yine unutuyoruz malesef. Ölümü hatırlamak belki de yaşamı anlamanın en büyük adımıdır. Hastalık nedeniyle çoğu şeyi unutan ama hiçbir zaman dua etmeyi unutmayan bir anaanneyi kaybettik cuma gecesi. Yürekten sevgisini cömertce dile getiren. Elindekini avucundakini düşünmeden paylaşan. Kiminin Şeker'i , kiminin  Mavişi 'ni sonsuz ebediyete ugurladık. Hep sizde bişey olmasın derdin. çocuklarım yorulmasın,  uzak sizin eviniz derdin. Ölümünde bile çocuklarını düşündün. Hissettin bizde olucağını diye düşünüyorum. Daha bize geleli bir gün olmuştu. Annemin sana aldığı eşofmanları bile giyememiştin. Çok mutlu olmuştun. En çok Yeşilini beğenmiştin. .Birgün sonra o sevdigin yeşil rengini örtü olarak  tabutunun üstüne serdik. Bebek gibiydin yıkadık öptük seni. İnsanın yanında sevdiklerinin olması ne büyük lütufmuş bunu daha iyi anladım. Biz ardından daha çok kenetlendik sevdiklerimizle. Senin beş degil altı kızın varmış. Yengem hayattaykende yolcularken de hep yanında oldu. Sende yanımızda hissettin gördün gibi. Ta ki defnedip giderken seni, öksüz gibi arkamızda bırakıp gittik gibi hissettim. Öbür tarafa yolculuğu çok rahat geçir istedim.  Sevdiklerin uğurlarken yine Sevdiklerin karşılasın istedim. Seni erken bırakıp göçen baban olsun, yirmi yıldır göremedigin eşin , yanımızdan çok erken ayrılan torunun, hep yarım bırakıp gidenler hep sevdiklerin olsun çevrende istedim. Biraz da onlarla hasret gider istedim. Bedenen olmasada her zaman yanımızda olduğunu biliyoruz. Dualarını eksik etme yine bizden. Seni seviyoruz..   17.09.2011

16 Eylül 2011 Cuma

KÜLTÜRLERİN ORTAK DİLİ, TÜRKÜ KARDEŞLİĞİ

Çarşamba günü kardeş türküler konserindeydim. Harbiye açık hava tiyatrosu hınca hınç doluydu. Biten bilete karşın, son umutla bilet arayan insanlar ve onun yanında heyecanla konseri bekleyen insan toplulukları. Harbiyenin ayrı bir tarihi dokusu ayrı bir havası vardır. Böyle mekanda kardeşligin ön plana çıktığı, İnsan olmanın yeterli olduğu, bütün kültürlerin ezgilerinin , türkülerinin tek bir ağızdan yürekten söylendiği  bir mekandan bahsediyorum.

Bir baktım karadenizin hırçın dalgalarındaydık, bir baktım balkanların rumelilerin havasındayız. Sonrası memleketimin bütün ezgileri sırayla aktı götürdü bizi oralara. Sadece memleketi mizin mi ?  Hayır. Müzik her zaman evrenseldir. sadece diller farklıdır, duygular hep aynıdır. Muhakkak bir yerde kesişir bişeyler. Ayrıcal bogaziçi halk oyunları dans topluluğuda ayrı görsel bir hava kattı konsere. Arto tunçboyacıyan'ın müzigi, çocuk korosuyla yaptıgı düet, buram buram kardeşlik kokan konuşması. Aklımda kalan bir kaç söylemini de yazmadan geçmek istemem  ''hepimizin anavatanı anne rahmi degil mi ? Eger bugün bir çocuk doğduysa hala umut vardır. Umudunuzu kaybetmeyin.''.  Ara Dinkjian ,Aynur doğanı, Sezen aksunun da konuk sanatçı olarak katıldığı konserde. Özellikle sezen aksu, dünya gözüyle canlı performansını görmek istedigim sanatçılardan birisiydi buda bu konserde nasip oldu. Ayrıca konseri daha renkli daha güzel kıldı.  Aynur doğan' ın hastalanıp katılamaması. Haftalar önce pet şişe atılan konserine inat kendisine alkışlar ıslıklar destek gönderilen bir konserdi burası. Kültürlerin en güzel yansıması sanat degil mi. Bari bununla hayatımıza o renkleri katalım.

İNSAN OLMAK YETMEZ, YETMİYOR BAZEN SÜPERMEN SÜPERMEN OLMAK LAZIM BAZEN..

Saf olmanın aptal olmayla eş tutulduğu bu devirde.  İyi olmanın son kullanma tarihide geçmiş ey insanoğlu.  Kimseye çok kıymet vermeyin ailenizden ve bir kaç ekstra insandan başka. Siz kıymet verdikçe,  insanlar karşısında kıymetsizleşiyorsunuz. Bakıyorumda  gözlemlediklerime dayanaraktan söylüyorum, nerde fedakar iyi bir insan var çoğuda mutsuz.  Nerde yalan dolan, yalaka bir insan var hep mi kıymet görür hep mi iyi yerlere gelir.

Şaşırtıyor bu durumlar beni. Ters denklem durumları. Artık bunun karşısında bişeyler beklememeyi ögreniyor insan. İyilik yap denize at durumuna giriyorsun. Çünkü sen ne kadar iyi ve özenli davranıyorsan davran, karşılığını göremiyorsun. Karşılık bekleyerek mi yapıyorsun diye düşünebilirsiniz. Ama bazı şeyler gerçekten karşılıklı oluyor. Ben karşılığın sadece manevi kısmıyla ilgilendim. Gösterdigin inceligi onlardan da bekliyorsun görmeyince üzülüyorsun. Bununla en çok okul ve iş hayatında  karşılaşıyorsun. Yanında gayet iyi güleryüzlü fazlaca arkadaş canlısı gözüküp, ardından başka şeyler söyleyebiliyorlar. Sonra hayatında hep onun sorunları var gibi anlatıp dururlar da yardım etmeye çalışırsın. Konuşursun sıkıntısına ortak olursun. Birgünde senin neyin var diye sormaz. Ortak olmaz hayatına. Zamanla sıkıcı hale gelir. O anlatıp rahatlarken. O olumsuz enerjisini senin üstüne yüklerken. Gerilirsin... sonra arkadaşlığının analizini çıkarırsın bu mu dersin. Yanında olup seni duymayan. Kendini anlatıp çekip giden. Zamanla kopuşa giden bir yol. Kuru kalabalığın kimseye faydası yoktur. Az olsun öz olsun ama sizide görsün sorsun. Dostluk arkadaşlık  her türlü paylaşımdır. Tek taraflı birşey varsa zaten adıda bu degildir olmamalıdır. Bunu aslında arkadaşlıkla  sınırlandırmamak gerekir.  Sevgili içinde aile içinde olması gereken budur. Mevlananında dediği gibi;


Dost matematiksel olmalı;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalı...
Kalbinin derinliklerinde ihtiyacı hesaplamalı...

10 Eylül 2011 Cumartesi

AŞKIN TUHAF HALLERİ

İki sene önce '' Shi Gan '' adlı bir uzakdoğu filmi izlemiştim. ben aslında uzakdoğu filmlerini pek nadir beğenirim. Ama bunun Konusu çok ilginçti. Abartılı hatta şizofren bir aşk öyküsü vardı ortada. Sevgilisini çok seven bir kadının, iki senelik bir ilişki üzerine sevgilisinin kendinden sıkıldığını düşünerek gidip yüzünü tamamen değiştirmesi ile başlıyor olaylar. Yeni yüzüyle yeni bir kız olarak aylar sonra sevgilisinin karşısına çıkar. sevgilisi bu kıza aşık olur. ama öbür yandan da eski sevgilisini özler.

Kız, söyler kendisinin aslında o eski kız arkadaşı olduğunu, yüzüne ameliyat yaptırdığını falan. Oğlan şaşırır, anlam veremez. O da ortalıktan kaybolur. Beş ay sonra yeni yüzümle karşında olacağım.''diye not bırakır kıza ve kaybolur. Oğlan da yüz ameliyatı olur. Beş ay sonra kız karşısına çıkan her erkeğe acaba o mu diye yaklaşır. o olduğunu sanarak bazılarıyla yatar boşu boşuna pişmanlık duyar.Sonra bir gün gerçekten onu gördüğünü sanır. peşinden koşar. oğlan kaçar. kız arkasından bağırır:' gitme, gel, seni çok seviyorum' diye ağlar bir yandan. kız onun peşinde koşarken tak, oğlana araba çarpar. yüzü kan revan içinde kalır. Ölür..Kız ondan sonra psikopata bağlar. yeniden hastanenin yolunu tutar. Estetik cerrah tamamen yüzünü değiştirmeyi teklif eder. kız kabul eder. film biter. Bu filmde bana tuhaf gelen şey, İnsan beraber olduğu kişiyi sesinden, kokusundan nasıl tanımaz. Garip abartılı bir aşk filmi işte..

Gelellim benim aşkın tuhaf hallerime, Dün gece msn' de yaşadığımız muhabbeti kısaca anlatayım. Fotograf gösterip bak bu benim  bahsettigim kız arkadaşım sen hiç görmemiştin derim. Onda ki yanıt çirkinmiş olur. Çok güzel dese kıskanırım bilirim. Kime güzel dese kıskanırım oda ayrı. Sonra ben bundan yola çıkarak, ya ben ya ben diyerek kendime pay biçmeye kalktımda. Sen güzelsin diyecek umuduyla sordum da. Sormaz  olaydım. İyi, fena degilsin işte..Önceden güzelsin demişti halbuki . Ben tıkanır kalırım o anda nasıl yani. İnsan sevdigini her zaman güzel görmez mi. Gönül gözüyle olsa bile. Ozanın biri hep karısı için türküler  söyler, şiirler yazarmış. Güzelligini  sevgisini anlata anlata bitiremezmiş. Ondaki bu hayranlık karşısında millette merak edermiş. '' Ya nasıl güzel biri ki bu, güzelligini hiç bir şeye sığdıramıyor. '' Sonra gitmişler görmüşler ki hiç güzel bir kadın değil hatta çirkin bile diyebiliriz cinsten. Şaşırmışlar varmışlar ozana bu mu eşin, yerlere göklere sığdıramadığın. Dilinden düşürmediğin, güzel dediğin. Ozan da demiş ki ''siz bide benim gözümle görseniz. O zaman görürsünüz  onda ki güzelligi .''  İnsan sevdigini olduğundan daha fazla güzel görür. İşin içine gönül gözü girer. Ben ilk tanıştığım zaman ki fiziksel bakış açımla, şimdi ki bakış açımın çok farklı olduğunu görüyorum. Aynı adam degişmedi. Degişen tek şey bendeki bakış açısıydı. Belki bazılarına göre çirkin ,yakışıklı ya da normal bir görünüşe sahip olabilir. Ama bana göre dünyanın yakışıklısı olmasa da, yakışıklı gelir her zaman. Sorarım sonra peki kimi güzel buluyorsun. Neymiş Adriana Lima, Jennifer Anistonmuş.Tamam güzeller kabul ediyorum da. Onlara çok güzel derken, bana iyi işte fena değilsin demesi kıskandırıcı :(   Benim sevgili böyle işte vicdanlı, iyi  hoş biri severimde  çok ama biraz hödük. Sonra ama banada güzel şeyler söyle dediğim de tamam da der. :)  Beni uyuz etmek için  mi söylüyor yoksa gerçekmi söylüyor anlamadım işte.. 

8 Eylül 2011 Perşembe

özlediğin, gidip göremediğindir; ama, gidip görmek istediğin..

Özlem, dile kolay bedene ağır kelimeler bunlar. İnsan zamanla alışır mı? Görmeden iki kelam sohbet etmeden. Öpmeden ,sevmeden geçirilen bir dolu boş zaman. Ben böyle yaş ilerledikçe aglak bir tip oldum. Anlamsız yerlerde göz yaşı döker oldum. Hele bu iki sene yılların acısını çıkarır şekilde fazlaca ağladım.

Eskiden daha mı güçlüydüm. Hatırlamıyorum öyle  hemen agladığımı, Baktım ki duygusala bağlıyacam, gardımı alır soğuk kanlı gözükmeye çalışırdım. Neden böyle yapardım bunuda bilemezdim. Dışarıdan bakılınca ne kadar soğuk ne kadar duygusuz derlerdi de. Bilemezlerdi ki ben sadece içime akıtırdım gözyaşlarımı. Bu ilk degil. İlk bende yaşamıyorum yaşamıcamda. Daha ayrılalı bir gün bile olmamışken. Şimdiden çok hasret almışken nasıl geçicek bu zaman şimdiden bilemiyorum. Her şeyi yaşayarak sabrederek görücez. Biz insanlar degilmiyiz ölümlere bile alışan. Allah korusun tabi. Sadece o iyi olsun, sağlıklı olsun, iyi insanlarla karşılaşsın. İyi olduğunu bileyim yeter diyorum. Bunlarla avunuyorum. Sevgide bu galiba. Allah kimseyi sevdiklerinden ayırmasın uzak diyarlarda hasret yaşatmasın..

4 Eylül 2011 Pazar

HELAL OLSUN ARDA TURAN' A

Arda Turan , küçük yaşlarda başladığı futbol hayatına 12 yıl galatasaray' da devam etmiş. Hatta Galatasaray tarihinin en genç kaptanlarından da biri olmuştur. Şu an 4 yıl sözleşme imzaladığı Atletico Madrid' de futbol hayatına devam ettiren arda. Hala milli futbolcumuzudur. Geçen gün yapılan '' Türkiye - Kazakistan ''milli maç sırasında. attığı gol ve maç sonrası verdiği demeçte '' “Biz içeride de bunu konuştuk. Golü Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün halkların şehit olan evlatlarına armağan ediyorum. Bütün Türk evlatlarına armağan ediyorum. Ülkemde böyle şeylerin olmasını istemiyorum bütün Türkiye vatandaşları gibi.”  söylemesi kamuoyunda gündem yaratmıştır.  Özel hayatı kadar olmasakta, biz kendisini lösev ,böbrek vakfı gibi kurumlara, maddi manevi destek verdigini, sık sık haberlerde görüyorduk izliyorduk . Futbolcu bir kimlikten böyle bir açıklama,  ben dahil bir çok kimsede şaşkınlık yarattığını az çok tahmin edebiliyorum. Şimdiye kadar hangi futbolcu böyle barış adına bir açıklama yaptı ki . Hangisi gündem konularından birine degindi ki. Biz onların aşklarından , pahalı arabalarından söz ettik, magazin basınından tanıdık, bildik. Bu konuda arda turan her türlü fark attı ve futbolcu duruşunun yanında farklı bir yanınıda gösterdi. Bu duruşun digerleri arasında da örnek alması umuduyla. Radikal gazetesine verdigi açıklamada turan , “İnsanlar ölmesin istiyorum. Her gün ölüm haberleri geliyor. Türkiye Cumhuriyeti askeri üniformasıyla ölenler olduğu kadar kandırılıp dağa çıkan ve orada ölen gençler var. Ne uğruna ölüyorlar? Bilmiyoruz. Ancak hiçbir gerekçe bir insanın ölmesi için yeterli değil. Bunca zaman bir arada bu topraklarda hep beraber yaşadık. Ve barış içerisinde yaşadık. Bütün bu ölümlerde ocaklar yanıyor. Ben kimsenin ocağı yanmasın, kimse ölmesin istiyorum. Söylemek istediğim bu.” diyerek açıklama yapıyor. Ve
İspanya’ya transfer olmanın verdiği rahatlıkla bu çıkışı yapıp yapmadığı sorusunaysa Turan’ın yanıtı şöyle veriyor  “Bu türden açıklamalarımın oraya gitmemle hiç alakası yok. Ben burada da aynı şeyleri dillendirdim. Galatasaray’daki Avustralyalı eski takım arkadaşım Harry Kewell’la ‘Anzak Günü’ için bir araya geldiğimde de bu söylediklerimi tekrarlamıştım.” Diyerek herkesin söylemek istedigini, yürekten söyledigimiz düşüncelerimizi resmen dile getiriyor.  Şu günlerde terörün baya gündemde olduğu , hergün şehit haberlerinin yapıldığı, bugünlerde ne kadar da ihtiyacımız vardı bunu duymaya. Arda turan gibi bir çok ünlü sima ve sanatçılar , aydınlar destek verseler.   İçinde olsalar bu tür söylemlerin, hareketlerin ne güzel olur, neye gerek var ne işe yarar demeyin. Bunlarda manevi destektir . İnsanların güzel duygularda buluşması moral olur olumlu tepkilere dönüşmesinde destek olur. Bu yetmez tabi. Mesajdan ziyade ilerlemek lazım. Barış çağrılarından ziyade terörün bittigi, gençlerin ölüm haberinin olmadığı , annelerin feryat etmediği, haber bültenleri izlemek istiyoruz artık. Daha kaç gün oldu ki barış gününde bile kadıköyde olanları unutmadık. Barış günüydü ya savaş yeri degil di. Muhabirin ordaki bir simitcinin, arabasının camlarının kırıldığını  fark edip röportaj yapması, adamın yüz ifadesinde ki şaşkınlık ve üzüntüsünü görmeniz lazımdı. O gün miting var diye daha çok satış yapacağını düşünerek gelmiş. Simit arabasının kırılması için degil..Kısaca herkese zararı bir şekilde dokunuyor. terör olaylarının. Sadece birgün mü barış günü hergün olsun ama gerçek anlamında olsun. Ben kendimi bildim bileli terör var. Benden sonraki nesillerin, çocuklarımız görmesini istemiyorum artık. Artık bu tür haberler can acıtıyor. İnsan hayatı kadar önemli birşey mi var. Yaşamın kıymetini bilelim. Böyle şeylere mahal vermeyelim.
yasamak
sadece yasamak
sessizce yasamak
insanca yasamak
inadina inadina yasamak
( altan erkekli )

2 Eylül 2011 Cuma

BU GÜN BAYRAM ERKEN KALKIN ÇOCUKLAR..


Bayramlar,herkesi birbirine yakınlaştıran.İnsanların bir araya gelmesine vesile olan özel günlerdir..Şimdi insanlar,bayramları ne kadar tatil,şehirden kaçış olarak görsede.Büyükleri ziyaret etmek beraber aynı sofrada oturmanın yerini almaz malesef. Onu tadı başkadır.Ben küçükken diye herkes kendince eski bayramlarını anlatır.Bende anlatmadan geçemicem.Biz neneler ,dedeler istanbulda yaşamadığı için büyük teyzede bütün teyzeler,kuzenler toplaşırdık.Büyük sofralar kurulur,yemekler yenilirdi.Sofrada,içindeki yemekler kadar daha özenli daha güzel hazırlanırdı.Baklavalar yapılırdı tepsi tepsi hemde ev yapımı.Bayram öncesi elbiseler alınır hatta bayram öncesinde evde,ayakkabılarımı çıkarmadan gezdigimi bilirdim.Kesinlikle yanlış anlaşılma olmasın dısarıda giyinilmezdi kirlenmesin diye.Bayram günü temiz temiz arkadaşlarına göstere göstere giyilirdi hepsi.Hatta bir bayram kıyafet alınmamıştıda ayağımı dısarıya atmamıştım.Çocukluk işte.Arkadaşlara mahçup olma durumu.Şimdi kıyafet her zaman alabilecegin bir şey olduğundan.Kıymetide kalmadı. Ya da büyüdük mü ondan mı  insana öyle geliyor anlayamıyorum. Giydik mi kıyafetlerimizi erkenden. Kahvaltımızı yapıp gözümüzü sokağa dikeriz hemen. Arkadaşlar çıksada bizde hemen atsak kendimizi  diye.

Anne babanın elleri öpülür bu arada harçlıklar alınır.Sonra yakın komşulara gidilir. Şekerler, lokumlar yenilir.Hatta samimiyete göre bazıları harçlık verip bizi çok çok mutlu ederlerdi ve yıllar sonra bile unutmazsın aklına gelir hemen.Sonra arkadaşlarla en çok kim şeker topladı diye  yarışa gireriz. Biz küçük samimi bir mahallede büyüdügümüzden.Herkes birbirini tanır güvenirdi. Şimdi aileler nasıl yollar çocuğunu şeker toplamaya.Hangi kapıdan ne  tür insan çıkar belli degil.En son yine şeker bayramında  o güzel çocukların başına gelenlerden sonra hele.Allah göstermesin bir daha o masumları kötülüklerden korusun. Bayramın ilk günü sabah işten eve gelirken, anne baba ve çocuklarınıda alıp ziyaret trafigine başladıklarını görünce, içim bir tuhaf oldu.Güzel bir tablo tamam da  bize gelen olucakmıydı acaba. İçim burkuldu.Sonra gittim yattım.Yarı uykuluyken teyzemlerin ve kuzenlerimin bize geleceğini duydum annemin telefon konuşmalardan.Allah sesimi duydu galiba içlendiğimi sezinledi dedim.Hep beraber toplaştık yedik içtik sohbet ettik.Sonra akşamına arkadaşımla buluştum daha da güzelleşti günüm.Bir yanım ablamında yanımda olmasını istedi.Gurbetlik zor mesafeler uzun.Gönülden uzak olmayalım yeter ki. Allah kimseyi sevdiklerinden ayırmasın.Bayramlarımız sevdiklerimizle anlamlaşsın.Herkese şeker tadında bayramlar diliyorum..Fonda ki şarkı benden olsun.Bu gün bayram erken kalkın çocuklar ''Barış Manço''


Adınız :

Her Yerde Aşk (Manuale d'Amore 3 )

Romantik komedi filmi severlere müjde.Her yerde aşk filmi,19 ağustosta gösterime girerken,film şimdiden gişede izlenme hasılatı kırmayı hedefliyor.Yönetmenligini.Gionanni Verones ve Monica Bellucci'nin paylaştığı filmin, senaristliginide yönetmenliğinin yanında senaristligide el atan Gionanni Verenes'i .ugo chiti ve Andea agnelloyu görüyoruz.



Filmin konusuna gelirsek; Fabio 2o yıldır karısına sadık bir adamken, bir gece partide tanışdığı genç ve güzel Eliana, ünlü televizyoncuyu baştan çıkartır.İş için uzak bir sahil kasabasına gelan avukat, Roberto yakışıklı, genç ve hırslı bir avukattır.Sevgilisi sara ile evlilik hazırlıkları yaptığı sırada, iş için geldigi, sahil kentinde Tuscand'li Micol ile tanışınca hayatı planlanmış akışı alt-üst olur.Adrian ise karısından boşandıktan sonra roma'ya yerleşen amerikalı bir sanat tarihi profösörüdür.Fakat en iyi arkadaşı Agusto'nun kızı viola'ya aşık olması,kurmaya çalıştığı huzuru alt üst edecektir.Aşk dolu bu filmi kaçırmamanız tavsiyesiyle iyi seyirler..